Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi’nden infaz paketine tepki

10. yargı paketi olarak lanse edilen Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi komisyonda kabul edildi. Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi, yaptığı yazılı açıklamayla infaz paketine tepki gösterdi.

Açıklamada şunlar kaydedildi: “10. yargı paketinin 19. maddesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere, ‘ülkemizde kural olarak hapis cezalarının yarısı, bazı suçlar bakımından ise üçte ikisi veya dörtte üçü infaz edilmektedir’. Peki hangi suçların yarısı, hangi suçların dörtte üçü cezaevinde geçirilir ve neden bu kadar derin bir fark var? Neden adeta matematik hesaplarıyla ayrı infaz rejimleri üretilmiş? Kim pandemi gerekçesiyle getirilen infaz indirimlerinden kategorik olarak faydalanamadı? Cevabı açık: Pandemi sırasında cezaevinden çıktığı gibi kadınları öldüren erkekler değil, bu ülkede var olmadığı iddia edilen siyasi tutsaklar.”

“Adaletsizlik yeni yargı paketiyle derinleştiriliyor”

“Neden bu ülkede iki farklı infaz rejimi var?​” diye sorun Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi, şöyle örneklendirdi: “Mesela bir kadını kasten “basit biçimde” yaralayan cezasının yarısını yatar çıkar, ama bu iktidar atılan bir imzayı, bir basın açıklamasını, bir sosyal medya paylaşımını terör örgütü propagandası saymaya karar verirse cezanın en az dörtte üçü içeride geçirilir. Kim olduğu meçhul bir gizli tanığın ifadesiyle insan örgüt yöneticisi ilan edilebilir, ömrünü somut delil olmaksızın içeride geçirebilir. Örneğin çıplak aramayı kabul etmedi diye aldığı bir disiplin cezasıyla, cezaevi idare ve gözlem kurulları ‘iyi halli’ olmadığına karar verebilir ve cezanın tamamını yatmak zorunda kalır. Neden peki? Neden bir kadını bıçaklayan, öldürmekle tehdit eden bir erkeğe yönelik cezalandırma mekanizması bir fikri savunana yönelik olandan bu denli farklı ve gevşek? Neden bu ülkede iki farklı infaz rejimi var? Sorun tam olarak devletin suç olarak tanımlamayı neyi göz yumulur gördüğünde ve bu adaletsizlik yeni yargı paketiyle derinleştiriliyor” dedi.

“Lanse edildiği gibi barışla alakası yok”

Yargı paketinin kamuoyunda sanki ‘barış arayışının bir parçası’ymış gibi tartışıldığını ifade eden inisiyatif, “Artık silahlı çatışmanın son bulduğu, örgütün kendini feshettiği ilan edilmişken demokratik siyasetin alanını genişletecek bir adım, bu sürecin hukuki zeminine dair bir düzenleme gibi lanse edildi. Bu yönde bir beklenti oluştu. Ama sonuçta ortaya çıkan paketin hukukla, demokrasiyle, barışla en ufak bir alakası yok. İçinde düğünde kurusıkıyla havaya ateş açanlar, noterlerin disiplin cezaları, trafik suçları, anayasal hakkını kullananları hapse atmak var; ama barış, adalet, erkek şiddetini önleme yok” diye belirtti.

Birkaç gün önce yaptıkları açıklamanın hatırlatıldığı açıklamada, “Bir yanda cezasızlık bir yanda cezalandırma üzerine kurulu bu adaletsiz düzen değişmeli” ifadeleri yeniden vurgulandı.

“Paket, cezasızlıkla değil, ‘cezasızlığa ilişkin algıyla’ mücadele ediyor”

Paketin cezasızlıkla değil, ‘cezasızlığa ilişkin algıyla’ mücadele ettiğini belirtilen açıklamada, “Örneğin kasten öldürmeye teşebbüsün cezası 13 yıldan 20 yıla iken 14 yıldan 21 yıla çıkarılmış. TCK 86, kasten yaralama suçunda, ceza 4 aydan 1 yıla iken 6 aydan 1 buçuk yıla çıkarılmış. Yaralanan kadın ise alt sınır 6 aydan 9 aya çıkarılmış. Yani cezasızlığın, yalnızca cezalar şimdi önerilenden maksimum 1 yıl veya 6 ay daha düşük olduğu için yaşandığına inanmamız isteniyor. Öte yandan ‘İstanbul Sözleşmesi, 6284 yaşatır’ yazan bir pankartla yolu kesen, herhangi bir eylemde yolda yürüyen yeni pakete göre 1 yıldan 3 yıla kadar ceza alabilir. Bu bir kadını yaralamaktan daha ağır veya bununla eşit bir suç olabilir. İnfaz rejimleri mevcut eşitsiz halinde bırakılırken, 2 yıl altında tüm ‘suçlar’ ise tek bir torba içerisine konuyor; cezanın onda birini ve en az 5 günü cezaevinde geçirsinler de ‘cezasızlık var’ denmesin gibi bir argüman sunuluyor” denildi.

(Haber Merkezi)

Başa dön tuşu